30.9.13

SÜNNET

SÜNNET
Yeni doğan bebeklerin bir çoğuna; sünnet derisi dar gerekçesi ile sünnet yapılmaktadır. Gereklimidir?
Amerikan  Pediatri Akademisi yeni doğan bebeklerin sünnet edilmeleri konusunda tıbbi bir neden olmadığını belirtmektedir.
Yeni doğanların büyük çoğunluğunda sünnet derisi ve penis başı arasında zayıf bir yapışıklık vardır.Bu dönemde derinin zorlanarak geriye çekilmesine çalışılması yırtılmalara, kanamalara ve de sonradan oluşacak yapışıklıklara yol açar ve bu durumda deri hiç geri çekilemez.
Oysa ki yeni doğan dönemindeki yapışıklıkların hemen hepsi iki-üç yaşına kadar kendiliğinden açılır.
YENİ DOĞAN BEBEĞİN SÜNNET DERİSİNİN TAM OLARAK GERİYE ÇEKİLMEMESİ NORMALDİR.
Üç yaşından sonra bu durum devam ediyorsa sünnet gerekebilir.
Sünnet yapılmayanlarda deri ile penis başı arasında biriken kremsi madde Smegma nın yaptığı tahrişle enfeksiyon (balanitis) oluşabilir. Ve bu tedavi gerektirir.
ZORUNLU SÜNNET
·         Üç yaşından sonra sünnet derisi tam olarak geriye çekilemiyorsa (Fimozis)
·         Smegma birikimi (balanitise sebep olmuşsa).
·         Bebek veya çocuğun dış idrar deliği hiç görünmeyecek kadar derinin darlığı varsa ve bebek idrar yaparken çok zorlanıyorsa.

Sünnet zorunluluğu oluşur.

26.9.13

KIZAMIK AŞISI

KIZAMIK AŞISI
Kızamık aşısı 12. Ayda %95 , 15. Ayda%98,  9. Ayda ise%80 ve bazen de daha düşük serokonversiyon (virüsün vücuda girdikten sonra ölçülebilir antikor oluşturması) sağlar.
Annedeki bağışıklığın (antikor titreleri) 11. Aya kadar pozitif olduğu bu nedenle aşılamanın 12. Aydan sonra yapılmasının doğru olduğu bilinir.
Gelişmiş ülkelerde toplum aşılanması tam olduğundan,  hastalıkta genelde 3 yaşından sonra görüldüğünden 15. Ayda tek doz aşı yeterli olabilmektedir.
İleri yaşlarda 11. yaş civarı antikor düzeyinde düşme saptandığından 4-6 yaşta 2. Bir aşı yapılması uygun görülmektedir.
Ülkemizde güney doğu bölgesinde mülteciler ile gelen düşük yoğunlukta da olsa kızamık vakalarının görülmesi sağlık bakanlığını 9 aylık erken aşı uygulamasına yöneltmiştir.
9 aylık aşı yapılan bebeğe yeterli serokonversiyon için 1 yaşından sonra 2. Aşılama şarttır.

Bilindiği kadar geçen yıl şehrimizde hiç kızamık vakası görülmemiştir. Bu yıl Ocak ve Şubat aylarında 20-30 kadar kızamık ihbarı yapıldığı söylenmektedir. 4 milyondan fazla kişinin barındığı şehrimiz için bu rakam oldukça düşüktür ve bu da panik yapmak, erken aşılama kampanyası için yeterli midir sorusunu akla getrimektedir.

24.9.13

ÇOCUĞUNUZ YUTARSA ENDİŞELENMEYİN

ÇOCUĞUNUZ YUTARSA  ENDİŞELENMEYİN


Bebek ve küçük çocuklar dünyayı ağızları ile tanırlar. Bu nedenle ne bulurlarsa şuursuzca ağızlarına götürür ve çoğunu da yutarlar.
Yuttukları bazı maddeler çok zehirli olabilir ve ciddi tedavi gerektirebilirler. Bazıları ise toksisiteleri çok düşük olduğundan tedavi gerektirmezler. Aşağıdaki listede hiç tedavi gerektirmeyenler bir de ancak çok miktarda alınmış ise geri alınmaları (mide yıkanması tarzında) gerekenler iki liste halinde sıralanmıştır.

Tedavi Gerekmez                      Çok Miktarda Alınmış İse Geri Alma  Gerekir                                                                                          
Ayakkabı Boyası                                                               Aftershave losyonlar
Banyo Köpükleri                                                               Deodorantlar
Camcı Macunu                                                                  Kibrit(20çöpten fazla-)                
El sabunları                                                                        Kolonyalar
Diş Macunu                                                                       Kumaş yumuşatıcıları
El kremi ve losyonlar                                                          Oral kontraseptifler (gebeliği önleyici ilaçlar)
Gazete kağıtları                                                                   Parfümler
Golf topları                                                                         Saç boyaları
Göz boyaları                                                                       Saç kuvvetlendiriciler
Kalıp sabun                                                                        Saç spreyleri
Kokulu tozlar (elbise için)                                                    Silinmeyen boyalar
Köpüklü banyo sabunları                                                     Tuvalet suyu
Kibrit kutusunun pürüzlü yüzü
Kurşun Kalem
Model çamuru (kil)
Mum
Mürekkep (tükenmez kalem mürekkebi)
Mürekkep (mavi,siyah,kırmızı)
Nem önleyici paketler
Pil (yalama)
Renkli kalemler (yalama ve yutma)
Ruj- Şampuan
Tatlandırıcı Maddeler (sakkarin,cyclamate)
Tebeşir
Termometre (içi)
Traş kremi ve traş losyonu



19.9.13

KORTİZONDAN KORKMALI MI ?

KORTİZONDAN KORKMALI MI ?
Kortizon konusunda ilk ışığı 1926 yılında Mayo Kliniği romatoloji bölümü şefi P.H.S HENCH ilk ışığı yaktı.
Kliniğinde tedavi ettiği Kronik poliartritli (müzmin çoklu eklem iltihabı) hastalarda; sarılığa yakalandıklarında veya hamile kaldıklarında gözle görülür bir iyilik gözlemledi.
Bunu yapan ne idi?
Aynı kliniğin doktorlarından Edward Kendall’ da 300 yıl boyunca fonksiyonu anlaşılamamış olan böbrek üstü bezleri ve onların salgıladığı hormonlar üzerinde uzun zamandır çalışıyordu.
1940 yılında gözlemci Dr. Hench ile araştırmacı Dr Kendall’ın yolları kesişti. Ve; insan vücudunda böbrek üstü bezlerinden salgılanan Hidrokortizonun  (kortizol) 1948 yılında Dr. Kendalltarafından üretimi sağlandı.
Üretilen ilaç yani  kortizon ilk kez hiçbir tedaviden yararlanamayan poliartritli bir kadın hastaya uygulandı. Tedavinin ikinci gününde hasta hareket etmeye başladı. Üçüncü gün ağrıları geçti ve ayağa kalktı. Bir hafta sonra da alışverişe çıktı.
Her iki Dr. 1950 yılında bu buluşlarından dolayı Nobel ödülü aldılar.
O günden bu yana 65 yıl geçti. Kortizonun akut hastalıklarda kısa süreli yüksek dozlarının hiçbir zarar vermediği kronik (müzmin) hastalarda ise; düşük dozların yeterli olabildiği ve çok uzun süre kullanılabileceği, (topikal) deri yoluyla uygulamalarında da genel hormonal etki göstermeden iyilik sağladığı gözlendi.
KORTİZONUN YAN ETKİLERİ VAR MI?
Yan etkisi olmayan hiçbir ilaç yoktur.  Elektrik kullanımında  da risk vardır.Hem de öldürücü risk vardır. Buna karşın  günlük yaşamımızın tüm işlevlerinde onu belli kurallara uymak koşulu ile doğru, sağlam ve iyi yalıtılmış aparatlar, voltaja uygun naklediciler ile kullanarak risklerini yok eder ve hizmetçimiz kılarız.
Kortizon kullanarak doğru endikasyon, doğru süre ve doğru doz ile;  romatizmal, allerjik, enfeksiyon, karaciğer,  mide barsak, böbrek, kan, metabolizma hastalıkları, nörolojik, kulak burun boğaz, göz, çocuk hastalıkları ve tümörlerin tedavisi gibi geniş bir yelpazede  mucize sonuçlar elde edebiliriz.

KORTİZONDAN KORKMAYINIZ.

13.9.13

ANNE SÜTÜ BİR MUCİZEDİR

ANNE SÜTÜ BİR MUCİZEDİR
Sadece bir protein, yağ ve şeker karışımı değildir. Bebeğin büyümesini sağladığı gibi onun; damar sertliği, kansızlık ve barsak enfeksiyonlarından da korunmasını da sağlar.
Bileşim emzirmenin başlangıcına, sonuna, bebeğin prematüre doğmuş olmasına göre değişebilir.
Günün değişik saatlerinde ve emzirmenin muhtelif dönemlerinde de farklılıklar gösterir.
Emzirmenin başlangıcında laktoz ve sudan zengindir. Emzirmenin sonuna doğru yağdan zenginleşir. Bu sütü alan çocuk doygunluk hissederek memeyi bırakır. Böylece aşırı şişmanlık riskinden kurtulur.
Prematüre bebek annelerinin sütleri ; protein, lizozym (antikorlarla birlikte bakterileri zararsız hale getiren enzim) ve kalsiyumdan zengindir, laktoz ve yağdan fakirdir.
Bu süt onun için özel bir formüle bürünmüştür ve o bebek için en iyi besindir.
Kiloca gelişmiş bir bebekle, kilosu düşük bir bebek aynı memeye tutulduğunda sütün formülü bebeğin gereksinimine göre değişir.
Bunun bir başka örneğini doğada gözlemleyebiliriz.
Yavrusunu emziren inek; emzirme anında başını uzatarak yavrusunun poposunu yalar.
Çevreye bulaşık kaka artıklarından yavrunun barsağındaki mikrop florasının mesajını  alarak emzirdiği sütün formülünü otomatik olarak yavrunun gereksinimine göre düzenler.
Anne sütü; bebeğin barsaklarındaki mikrop dengesini koruyan, florayı zenginleştirerek hastalık yapıcı mikropların hücrelere bağlanmasını önleyip kaka ile atılmalarını sağlayan PROBİYOTİK, hem de; kalın barsaktaki bakterilerin aktivitelerini arttıran PREBİYOTİK lerden zengindir.

Protein inek sütüne göre 3 defa az olmasına rağmen biyolojik yararlılığı yüksek olduğu için bebeği daha iyi besler ve sindirimi kolaydır.
Vücudun yapı taşlarını  teşkil eden amino asitler(esansiyel) insan sütünde bebeğin gereksinimlerini
tam karşılayacak oranda bulunur. Özellikle Taurin beslenmeyi ve beynin gelişmesini sağlayan bir faktördür anne sütünde inek sütüne oranla 30-40 defa daha fazla bulunur.
Anne sütündeki yegane karbonhidrat laktozdur yavaş ve kolay sindirildiğinden kan şekerini çok iyi regule eder.
Anne sütü, yeni doğanında kolayca kullanabileceği kısmen parçalanmış yağ asitlerini içerir.Tuzdan özellikle; sodyumdan üç defa fakirdir. Bu da böbreklerin aşırı yüklenmesini önler.
Anne sütündeki Demir düşük olmasına rağmen biyolojik yararlılığı yüksektir. Bütün besinlerdeki demirin %5-10’u emilebilir.Anne sütündeki demirin %60’ı emilir.
Anne sütü kalsiyumunun emilme oranı yüksektir. Anne diyetinde yeteri kadar kalsiyum ve fosfor yoksa; annenin kemiklerinden eriyen kalsiyum ve fosfor sütteki oranları sabit kılar.
Vitaminler, hormonlar, büyüme faktörleri, özel  immun globulinler (bağışıklık faktörleri) bakımından zengindir.
Anne sütü ile beslenen bebeklerin enfeksiyonlara dirençli olması yanında (birçok enfeksiyon hastalığı çok daha az görülür) bu bebeklerin aşılanmalarında da anne sütü almayanlara göre daha fazla bağışıklık kazandıkları gösterilmiştir.
Anne sütü; laktobasilus bifidus gibi bakterileirn (ince barsaklarda) çoğalmasına yardım eder. Bunlar sütteki laktozdan laktik asit oluşturur. Kakanın Ph sı asitleşir. Dolayısıyla barsakta hastalık yapıcı mikroplar yaşamazlar.
Kolostrum 24 saat, olgun süt 6-8 saat oda ısısında kalabilir ve içinde mikrop üremez. Bu; sütün antibakteriyel etkisinin ne kadar güçlü olduğunu gösterir.
Kırsal bölgelerde halen konjektivitlerde anne sütü damlatılarak uygulanan tedavi de anne sütünün antibakteriyel kanıtıdır.
Chernobil faciasından sonra; inek sütüne geçen radyoaktivilerin anne sütünde pek artmadığı gösterilmiştir.
KOLOSTRUM doğumdan sonraki ilk 5 günde salgılanan süte denir.Proteinden özellikle; enfeksiyonları önleyici proteinden zengindir.
Sekretuvar  İgA konsantrasyonu yüksektir. İlk emme ile bebeğin ağız ve gastroentestinal mukozaları sekretuvar İgA ile örtülür. Bu barsaklardan emilerek kanda yükselir. Burun solunum ve idrar yollarını kaplar onu enfeksiyonlardan korur.
Kolostrum da annenin geçirdiği enfeksiyonlara E. Coli, rotavirüs gibi ishal amilleri, Tbc, polio gibi birçok etkene karşı antikorlar vardır.
Kolostrum yaşamın ilk haftalarında bağışıklık sistemleri gelişmeyen bebeği korur.
Mekonyumun (ilk kakaların) atılmasını kolaylaştıran bir etkiye sahiptir.
EMZİRME: Emme bir reflex olarak doğumdan önce vardır.Doğan bebeğin emmesi genellikle açlıktan değildir. Bebeğin doğar doğmaz anne memesini  emmesi sütün gelmesini  temin eder.
Meme uçlarından kalkan uyaranlar hipfizden prolaktin ve oksitosin salgılar. Bunlardan birincisi sütü oluşturur diğeri salgılatır.
Bebek doğumu takip eden ilk yarım saat içinde çıplak olarak anne memesine konulmalıdır. Böylece anne ve bebek arasında psikolojik bağlantı sağlandığı gibi meme başlarının uyarılması ile prolaktin salgılanması artar ve süt yapımı başlar.
Doğumdan hemen sonra emzirme oksitosin salgılanmasını uyarır. Bu da uterusun kasılmasını temin eder. Böylece uterusun eski şeklini alması kolaylaştırılmış ve;  doğum sonrası kanamalarının önüne geçilmiş olur.
Memede tutuş ilk 5 dakika sonraları 10-15 dakikadır.
EMZİRME ARALARI :  Bebeklerin mideleri 1-3 saat içinde boşalır. Bu nedenle 3 saatte bir emzirmeyi  önerenler olduğu gibi anne sütünün biyolojik özelliği dolayısıyla; bebek midesini;15-45 dakikada terk ettiğinden yapay beslenmede  olduğu gibi 3-4 saat beklemeksizin  bebeğin istediği zamanlar emzirilmesinin sütü arttırdığını savunanlarda vardır. En ideali bebeğin kendine göre ayarladığı şemadır.
Beslenme saati bebek için zevkli bir zaman olmalıdır. Anne bebeğini kendi sütü ile beslediği  için gururlanır varlığının gerekli olduğuna inanır. Bebekte her beslenme saatinde annesine çok yakın olduğu ve kucağa alındığı için mutluluk duyar.
·         Bugün sütün bütün biyolojik özelliklerinin hepsinin kimyasal yapısını tam olarak bilememekteyiz.
·         Hiçbir memelinin annesinin sütü olmadığı için suni beslenmeye tabi tutulduğu görülmemiştir.
·         Anne sütü bebeğin şişman olmasını da önleyerek bunun sonunu artık bebeklikte bile görülebilen arterosklerozdan korur.
·         Tabiat prematüreliğin derecesine göre sütte protein ve immunite modellerini arttırır.
·         Bebek alacağı sütün yarısını ilk 2 dakika da alır, ikinci yarısınıda 10-15 dakikada alır.

SÜTÜ OLMAYAN ANNE YOKTUR. Sütüm az, yetersiz, bebeğimi besleyemeyeceğim diyen ve bu yüzden sütsüz kalan anne vardır.
1985 yılında yayınlanan bir yazıda doğum yapmamış 33 yaşındaki bir çocuk doktoru hanımın kendisine adapte ettiği bir bebeği emzirmesi sonucu 6 aylık oluncaya kadar yalnız kendi sütü ile besleyebilmesi anne psikolojisi yanında memenin emzirilmesinin sütün gelmesi ve bollaşmasını arttırıcı etkisini de açıklamış olur.
Günlük salgılanan süt miktarı 750…-1000ml.dir. İki memenin arasında %25 fark olabilir.
Anne gebelik süresince gövde ve bacaklarında yağ depolayarak; bebeğin ağırlığı ile birlikte 10-12 kg artar böylece emzirme için gerekli enerjiyi depolamış olur. Sütün artmasında annenin aldığı besin ve sıvı miktarın pek önemi olmadığından; Anneler boş yere fazla beslenme sıkıntısına sokulmamalıdır.
İKİNCİL GEBELİĞİ ÖNLEYİCİ ETKİSİ:  Emzirme sırasında meme uçlarının sık sık uyarılması yumurtlamak için gerekli hormonların azalmasına yol açar.
Emzirirken adet kesilmesi emzirmenin doğum kontrol aracı olduğunun iyi bir işaretidir.Buna rağmen adet başlar başlamaz emzirme artık gebeliği önleyemez. Hatta bazı kadınlar süt verirken adet kesilmesi esnasında bile gebe kalabilirler ancak; bu oran %5-10 gibi düşüktür.
ALLERJİ anne sütünün infantil egzema gibi bazı alerjik hastalıklardan koruyucu özelliği vardır. Ailede alerji hikayesi varsa anne sütü ile besleneme daha da önem kazanır.
MEME KANSERİ çok sık doğum yapan ve bebeklerini uzun süre emziren annelerde meme kanseri riski azdır.

9.9.13

GÜNÜMÜZ TIP UYGULAMALARINA ELEŞTİREL BAKIŞ

GÜNÜMÜZ TIP UYGULAMALARINA ELEŞTİREL BAKIŞ
Günümüzde değişen tıp uygulamalarının geçmişinde bir dahili, bir de operasyon gerektiren (cerrahi) branşlar mevcuttur.
Herkesinde sağlık sorunları için başvurduğu tek bir doktoru vardı.
Günümüze kadar doktorlar önce hastalarının şikayetlerini uzun,  uzun dinler, sonra dikkatlice tepeden tırnağa muayene eder. Gözle,elle yoklayarak kulakla dinleyerek değerli doneleri toplar;  kesin tanı içinde bazen laboratuardan yardım isterdi.
Doktor işini bir zenaatkar gibi değil; çünkü zenaatkar aynı işi aynı koşullarda tıpatıp aynını yaparak tekrarlayandır. Bir sanatkar gibi yapardı. Sanatkarsa işini yaparken; düşünce ve becerilerini duygu ile birleştiren kişi idi.
Doktor; Ruhla bedenin bir bütün olduğunu hiç aklından çıkarmadan bilgi ve becerisine  duygularınıda ekleyerek hastasına, onun ruhuna ve tüm  dokularına gösterdiği yüksek saygı ve şefkatle klasik tıptan ayrılmadan kendine özgü metotlarla tanısını kor ve tedavisini düzenlerdi. Hasta da doktoruna aynı yüksek saygı ile bağlı kalır ve tedaviyi birlikte sürdürürlerdi.
Teknoloji bu günün modern tıbbına inkar edilemez katkılar yaptı. Fakat gelişen teknoloji ile doktorluk sanatı zenaat gibi uygulanıp insan bedeni ruhtan ayrı düşünülmeye başlandı.
Birçok doktor hastasını ve onun sorunlarını uzun, uzun dinlemeden bırakın detaylı muayeneyi ona elini dahi sürmeden laboratuvarlara, görüntüleme merkezlerine gönderir oldu.
Hastalık yok hasta vardır. Her hastalık her kişide farklı seyredebilir düşüncesi  yok sayılıp, hastalar laboratuvar verileri ile tedaviye alınır oldu.
Bu durumu oluşturan etkenlerden birincisi Amerika da başlayan bizde de yeni, yeni filizlenen doktorun özgürce düşünme ve davranışını kısıtlayan defans tıbbı dediğimiz tüm sorumluluğu yüklenen kişi olması gereken doktorun sorumluluktan kaçması olayıdır ki. Bu da; iyi bir sorgulama, dikkatli bir muayene ile kolay çözümlenebilecek bir hastalıkta bile sorumluluğu paylaşmak veya sorumluluk yüklenmemek adına çok detaylı,  belki de gereksiz incelemelerle hem zaman hem de çok para harcanması demekti.
Laboratuvar tetkiklerinin hasta tedavisinde önceliği alması bu talebe cevap vermek için sermayenin devreye girmesi  tıbbın endüstirileşmesine yol açtı bu da ikinci etken oldu.
Ard arda açılan özel sağlık kurumları talebe cevap vermek için cihazlarla donatıldı. Yapılan geniş tetkikler sonucu hasta kendisine gösterilen ilgiden hoşnut doktor işini teknolojiye yüklediği için rahat özel kuruluşlar cihazların amortismanının sağlanması ve para girdisinin artmasından mutlu oldular.
Üçüncü etken tıp eğitiminde optimal koşulların sağlanamamasından kaynaklanıyordu.
Doktorluk; usta, çırak işi olarak tanımlanan; bilgi, yetenek ve deneyim gerektiren bir meslektir. Ve bu mesleğe; yeteneği olan kişilerin çok iyi bir eğitimleriyle birlikte mesleğin ustalarının bilgi ve deneyimlerinin kendilerine aktarılması ile kazanılır. Ne yazık ki tam gün yasası ustaların deneyimlerini çıraklarına aktarmalarını engeller oldu.
Politik nedenlerle sayıları süratle çoğaltılmış tıp fakültelerinin bu kadar çok sayıda donanımları yeterli öğretim kadrolarına sahip olabilmeleri ve tıp eğitiminin istenilen düzeyde sürdürebilmesi şüphelidir. Bu nedenle de tüm fakültelerden aynı standartlarda hekimlerin yetişmesi gerçekleşememektedir.
Bu da hekimler arasında farklılıklara neden oldu.
Dördüncü etken . Aşırı branşlaşmadır. Her bir ana branş küçük, küçük özel branşlara bölünmüştür.
Belirli bir konuda çok derinlemesine bilgi birikimleri olan doktorlara tabii ki çok gereksinim vardır. Onlar genel tıp uzmanlığının yüksek danışmanlarıdır.  Ancak  branş hekimliğinin birinci basamak hekimliği gibi yorumlanması yanlıştır.
Ve de unutulmamalıdır ki tek bir organ veya sistem üzerinde uzmanlaşmış bir hekim için o organ insan denen meçhul’ün yani puzzle’ın bir tek parçasıdır. Oysa ki insan vücudu bir bütündür. Ancak tüm parçaları birlikte ele alındığında sorunu anlaşılabilir ve puzzle tamamlanır. Çünkü tek parça bütünden, bütünde o tek parçadan etkilenmektedir.
Aşırı branşlaşma genel tıp uzmanlarını da günlük şikayetler dışındaki konularda ilgili uzmanına sevk ederim düşüncesi ile bilgi tazeleme gereğiyle okumaktan araştırmaktan da uzaklaştırmıştır.
Sonuç:
·         Günümüzde doktorlar Amerika daki  kadar olmasa da defans tıbbı uygulamakta.
·         Birçok hasta birinci basamakta klasik tıp uzmanları yerine öncelikle branşlaşmış doktoru seçmekte.
·         Hastalar endüstirileşmiş tıbbın gerekli, gereksiz yaptırdığı tetkiklerden hoşnut onlarsız tedavinin uygulanamayacağına inanmakta.
·         Ülkemizdeki tıp eğitimi standart hekim yetiştiremediği için bazı hastalar şanslı bazıları şanssız olmakta.
Belki arz talep dengesi içinde beklide devletin imkanları ile hasta sahiplerinden fazla para talep edilmediğinden kimse şikayetçi olmamakta.
Gerçek bu mu şüpheliyim.
İyi yetişmiş sağlam bilgi ve beceri sahibi tıbbi deontoloji ve etik kurallara bağlı çalışkan tüm hekimlerimizi   tenzih ederek;  yüzlerce kötü örnekten sadece pediatride gördüğümüz birkaçını sıralayacağım.
·         Bebek ve çocuklarımızın dörtte üçü reflu hastası, yarısı süt allerjisi tanısı ile tedavide
·         En hafif öksürük ve hışıltılı solunumu olan küçücük bebekler yüzlerinde maskeler, bronş açıcı veya kortizon solumakta.
·         Çocukların ateşi etkisizliği çoktan kanıtlanmış buna karşın toksik olduğu bilinen ardışık tedavi ile düşürülmeye çalışılmakta (art arda calpol+ibufen vs. verilerek)
·         Sık sık ve gereksiz boğaz kültürleri ile Beta kabusu yaratılıp hiç gerekmediği halde taşıyıcılar tedaviye alınmakta (avirulan olduklarını hesap etmeden)
·         1 yaşına kadar bebeklere sanki Tanrı buyruğuymuş gibi  şartlar çok gerektirdiği halde dehidratasyona giresiye kadar damla su verilmemekte.
·         Yeni doğan bebeğe annesinin sütünün gelmesi beklenmeden biberon dolusu yapay mama verilmekte.        Vs.    vs. vs.

Bu örnekler  çok, çok çoğaltılabilir.


2.9.13

BEBEKLER ve BAL

BEBEKLER VE BAL
Bal; özellikle antioksidan,antimikrobial özellikleri yanında; aminoasitler, vitaminler enzimler ve minerallerden zengin bir besindir.

Arılar 4000 den fazla çiçekten topladıkları nektarla sadece 1gr. bal üretebilirler. Bu 1 gr balda binlerce çiçeğin, bitkinin besleyici değerleri ve şifası vardır
.
BAL BEBEKLER İÇİN SAKINCALIMIDIR.
Özellikle 1 yaşından küçük bebeklerde BOTULİZM denen bir hastalığın oluşmasından korkulduğu için; 1 yaşından küçüklere bal önerilmemektedir
.
BOTULİZM NEDİR; Hava,toz, toprak, halı ve benzeri zemin kaplamalarında, arıtılmamış sularda, iyi hazırlanmamış tüm konserve besinlerde, mutfak tezgahlarında, mısır şurubunda, şişede saklanan sarımsakta, peynir altı suyunda, bekletilmiş sebze ve meyvelerde, yemeklere katılan tatlandırıcı ve lezzet vericilerde, lokantalarda hazırlanmış patates salatası, folyoya sarılmış fırınlanmış patates gibi besinlerde CLOSTTRİDİUM BOTULİNUM isimli bir mikrop ürer.(Botulus;  Latincede sosis demektir.Mikrop ilk olarak bozuk sosislerde üretildiği için bu isim verilmiştir.)

 Bu mikrop bir toxin (zehir) salgılar  ki o da bugün kozmetikte kullanılan Botox tur
.
Bu mikrobun bir vegatitif (Ana hücre) şekli, bir de üreme ve yayılmasını sağlayan spor (bakteri içinde oluşan dirençli bir yapı) forum vardır.
Sporlar doğada yaygın olarak bulunur arılar nektar toplarken bu sporları da toplar.
Bu bakteri ve sporları ile kontamine besinlerle bulaşan Botulism bebek ve çocuklarda çok nadir görülür
. Besinlerle alınan sporlar bebek sindirim sisteminde colonize olur bebeğin bağışıklığı düşükse toxin üretirler. Bebek botulizmi vakalarının çoğunda%85 spor kaynağı belirlenemez. Toprak ya da tozlarla alınmış olabilir. Ancak C.Botulinum sporları içermediği şeklinde sertifikası olmayan ballar belirli ve önlenebilecek bir kaynak olarak görüldüğünden çok küçük bebeklere bal önerilmemektedir. (Red book)

Bebek boztulizminde  vakalar %95  6 aylıktan küçüktür. Hastalık hafiften ağıra geniş bir yelpaze gösterir. Vakalar genelde kırsal kesimde veya  banliyölerde oturan hijyen koşulları yetersiz gruplarda görülür. Yıllık median (ortalama) vaka sayısı 70 civarındadır.

Bebek botulizminde ölüm oranı düşük %5 civarında (red book) uygun tedavi ile de tam şifa oluşur.

Bebek Botulizmine   1970 lerin sonunda dikkat çekilmiş. Hastalık etkeni sporların doğada ve birçok besinde yaygın olarak bulunmasına karşılık bal bilinen ve kolay önlenebilecek bir kaynak olarak ele alınmıştır. Oysa ki bakterinin vegetatif formu ph ı düşük olduğu için özellikle süzme balda yaşayamaz (petek balda kısmen yaşabilir)

Sporlarınsa çok nadir tek tek de olsa yaşama ihtimali var. Ancak sporların bal içinde çoğalmaları imkansız ve bu nedenle vegetatif forum oluşmamaktadır.
.
Vegetatif forum zaten düşük bir ısıda dahi ölebiliyor sporlarsa kalabiliyor ancak yüksek ısılarda ölüyorlar. Ülkemizde sporlar için tam analiz yapılamıyor. Vegetatif forum için yapılıabiliyor..
Closttridium  bakterisi insan için hastalık yapıcı değildir sporlar organizmada gelişmez, vegetatif şekilleri de çoğalmazlar

Hastalık ancak; bakterinin dışarda (her tür konserve, uzun süre saklanan sebzelerde) oluşturduğu toksinlerin ağız yoluyla  alınmasından sonra oluşuyor.

Ben pratik hayatımda 50 yıldır yukarıdaki bilgileri anne ve babalarla paylaşarak yapay beslenmeye veya ek besinlere geçtiğimiz bebeklerin mamalarına bal ilave ediyorum.
Hiçbir komplikasyon görmedim.

Zaten yakın zamana kadar Türkiye ye ithal edilen bütün mamalarda da bal katkısı vardı. Yenilerde birçoğundan kaldırıldı.
Büyük çoğunluk küçük bebeklere kesinlikle bal verilmemesi konusunda çok katı hatta emziğin bile bala batırılmasını sakıncalı bulmaktalar.

Bazı otörlerde bebeğe bal verilmesini ebebeyn ile doktorun takdirine bırakmaktadırlar.